2 Eylül 2012 Pazar

Şahane Misafir (Magnifica Presenza)


Şahane Misafir bir Ferzan Özpetek filmi. Gerçek ve hayalin yüzde yüzlük bir ikna ile birbirinden ayrılamadığı bir hikaye.
Sıradan bir başlangıca sahip film, ilerleyen dakikalarda gaipten gelen ses ve karakterlerle bir anda izleyiciye değişik bir şeyler izleteceğinin sinyalini veriyor.

Her şeyden önce gerek öykünün geçtiği eski evler, eski sahneler ve "hayalet ekibin" 50'ler kostümleri gerek filmin izleyende bıraktığı "İTALYA" resmi filme şahane bir şıklık katıyor bile.



Pastane görüntüleri, kruvasanlar, hazırlanmış özenli sofralar; şıklık şıklık üzerine.
Özpetek'in "Le Fate Ignoranti" ve "La Finestra Di Fonte" filmlerinden sonra yine ciddi bir şekilde İtalya ve İtalyanca'ya özendirildim.



Baş rol oyuncusu Pietro, insanı bir anda kendi masumane iç dünyasına alıyor. Pietro'nun hareketleri o kadar durağan, o kadar şaşkın ki. Kuzeniyle olan ilişkileri, şaşkın aşık halleri...

Massimo'ya olan saplantılı aşkı, bir gece nihayet Massimo'yu evinde ağırlayacağını düşünürken bir anda dünyasının tersine dönmesi...

Hepimizin içinde saplantılı bir aşık vardır; Pietro araba sileceğine iliştirdiği hediyeleriyle, hazırladığı sofrası ve takıntılı telefon çağrılarıyla, en sonunda da Massimo'dan aldığı "P-E-Ş-İ-M-İ B-I-R-A-K!" çağrısıyla filmin her bir izleyicisi yerine -tahmin edilebilir fakat yıkıcı etkisi azaltılmamış- bir terk ediliş yaşadı.

Bunu çabucak atlatıp daha önemli meselesi olan "hayalet arkadaşları"na ilgisini yöneltmesi de, bu anın küçük bir detay olarak anılmasına sebep oldu.


Hatta belki de bunu atlatmasına film içerisinde yine ufak bir detay olarak barınan şairsel Andrea Bosca yardımcı olmuştur.


"Maria, ben uyurken nasıl görünüyorum ?"

:)


Pietro'nun başarısızlıklarla dolu oyuncu olma serüveni kısa sürer ama o her daim kendinden "Ben bir oyuncuyum!" diye söz edecek gibi.

Oyunculuk yeteneğine katkıda bulunabilmek için, hayalet ev halkının Pietro'yu büründürdüğü kılık ve tavırlar çok hoştu.

Film zaten genel olarak esprili bir yapıya ve anlatıma sahip. Adı üzerinde, ilginç misafirlerle dolu bir evde normal seyreden bir öykü zaten imkansız.


Özellikle ev içerisindeki sahnelerde misafirlerin her zaman "tam takım" halinde görünmesi çok hoştu.

Çıkartma oyunlarıyla ya da karşılıklı dert yanmalarıyla, ev halkının bir bütün haline geldiğini ve o kumpanyaya Pietro'nun da eklenti olduğunu görmek güzeldi.


Fakat bana kalırsa bütün bunlar filmden tam bir keyif alabilmek için yeterli değildi. Kurgu tamam, oyunculuklar da öyle fakat hep eksik olan bir kaç sahne varmış gibiydi. 
Belki de oyuncu takımında makyajlı ve antika kıyafetli kimseler gördüğüm anda "şimdi kesin gülmekten ölmeliyim" hissine kapıldığım içindir, bilemiyorum. Ama filmden tam bir doyum alamadığım aşikar.

Dikkatimi çeken bir diğer iğreti nokta da, şu iki poster arasındaki fark.



Soldaki filmin orjinal afişi, sağdaki ise ülkemizdeki hali.


Film gösterime girmeden önce Ferzan Özpetek hayranları hep "Hah! İşte şimdi sırf Cem Yılmaz oynuyor diye Türkiye'de bir Ferzan Özpetek filmi izlenecek, nihayeettt!!"
ruh halindelerdi. En azından benim gözlemlediğim.


Bu gibi yaklaşımların "afişi bile tepetaklak hale getirmesi" bence çok olumsuz bir durum.

 Cem Yılmaz'ın oyunculuğu güzeldi fakat filmin en renkli karakteri falan değildi. Kendi insanımıza sevimli görünebilmek için Yılmaz'ın afiş ortasına geçirilmiş hali bana biraz gereksiz geldi.



"Şahane Misafir" izlendiği süre boyunca ilgiyi üzerinde toplamayı başarabilen zarif bir filmdi.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder