7 Eylül 2012 Cuma

Çağan Irmak



Çağan Irmak'tan oldum olası hiç haz etmem.

"Issız Adam"ın patladığı dönemler, "Babam ve Oğlum"lu ağlak günler...

Onun o yarattığı tüm duygusal tablolar, filmlerinin birbirini tekrar eden yapıları, tüm o bayat replikler; ne zaman bir Çağan Irmak filmi izlesem sinemadan soğurum.

Sebebini anlayamadığım bir afyonlu yapısı var filmlerinin. İzlerken insanı bağlıyor, arada yine "uyuz" sahnelere şahit olsan bile sarıyor, film bitince algılayabiliyorsun ancak ne kadar boş bir şey izlediğini.

Bana göre, Çağan Irmak kafasında "insan prototipleri" yaratır, onların ruh yapılarını bir simülasyona karakter yazarmış gibi yazar ve "hata"lar yaratmayı her seferinde unutur.

Ya da hata olarak yansıtmak istediği karakter özellikleri fazla masumanedir. Kısacası hayatın gerçeğindeki kurgusuz yapıyı uygulamaya çalışır ama bunu hiçbir zaman yapamaz.

Çağan Irmak filmleri -birkaçı hariç, topluma yönelik yapıp ciddi kazanç elde etmek için yarattıkları- doğal görünümlü makyaj yapmaya çalışıp doğallıktan çıkan kadın yüzü gibi.

Hele o "45'lik plak koleksiyoneri karakter takıntıları"... İnsanı özenti olacağım korkusuyla 45'lik dinlemekten soğutur.



Bir de filmlerinde, dizilerinde hep aynı oyunculardan beslendiği gerçeği var.

Bu konudaki tutumu nedir, neyi düşünerek bunu yapar bilmiyorum ama; hep aynı ekibin, filmlerine "oturmuş bir sinema değeri" getirmediği aşikar.

Yarattığı dünyalar ekseriyetle "Ege'li kendi halinde masum aile" çerçevesinde döner, azıcık sağ-sol kavgası, azıcık entellektüel yaşlı karakter eklentisi, azıcık çok dolu görünen içi boş ailesel hikayeler; kilit noktada bol bol duygu sömürüsü. Ta daaa! İşte pazar geceleri içinizi ısıtacak bir film :)


Birileri bana sinemanın bu olmadığını hatırlatsın acilen.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder