23 Ağustos 2012 Perşembe

Şimdi ya da Asla (The Bucket List)

Tatlı-aksi ihtiyarlar hangimizin hayatında yoktur ki ?
Onlar sinirlidir, agresiftir; zaman zaman saldırganlaştıklarında illa ki geçerli birer sebepleri vardır fakat aynı zamanda bir o kadar da sevgi doludurlar. Dolu olduklarına aldanmayın, saklamayı-saklanmayı iyi bilirler ve bunu pek o kadar da göstermezler!



Bu şeker film, hayatının sonuna geldiğinin bilincinde olan ve tam bu süreçte karşılaşmış iki erkeğin, iki koca adamın, hikayesini anlatıyor.

Amerikan Sineması işbu "üzücü" durumu kendi tekniğiyle yine şekerlere, balonlara; pembe yastıklara sarıyor ve biz yaşamını noktalamak üzre olan bu iki insanın hüzünlü son aylarının hüznünü bir kenara bırakıp keyfine ortak oluyoruz, nitekim film boyunca bize empoze edilmek istenen durum da bu "zararın kâra dönüştüğü, son umutların beslendiği yaşam süreci".



Filmde işlenen iki temel konu var. Biri sevgi diğeri hayattan keyif alabilme becerisi. Sevgi noktasında bana göre iki ana karakter de birer çıkmazda. Sevgiyi göstermenin önemi burada pekiştiriliyor, izleyene alttan alta "sevdiğin insana, ailene koş ve onu sevdiğini söyle hayatın henüz sonlanmadan!" veriştirmesi de es geçilmiyor tabiî.

Hayattan keyif alabilme becerisi ise bir yeterince sermayesi bulunmayan, averaj düzeyde yaşayan ve tüm parasını yaşama-aileye harcadığı için bunu başaramayan aile babasıyla; hayatı boyunca para kazanmak için çalışmış, bunu milyoner olmak yoluyla elde etmiş fakat çok paranın getirdiği çok sıradanlığa ve çok sorumluluk altında zamansızlaşmaya engel olamamış bir hastane sahibi "big boss" ile aktarılıyor.



Filmin bu noktası, hayattan keyif alabilmek "parayla ya da parasızlıkla ilintili değil" demek istemiyor; meseleye daha gerçekçi ve daha döneme uygun bir yaklaşımla, "hayattan alınan keyif vaktin ve paranın doğru kullanılmasıyla, gerçekten ne istediğini bilmekle ilgili" diyor.

Böylece ortada artık ölümle yaşamın ayırdına varmış, birbirine destek, yeterli malî düzeye sahip ve ne istediğini bilen iki entellektüel ihtiyar buluyoruz ve maceralarına ortak oluyoruz.



Filmin bana göre en ama en önemli ve onu diğer filmlerden ayıran noktası karakterler arasındaki düzeyli ve kültürce gelişkin espri yeteneğiydi. Bu noktada Justin Zackham'a imrenmemek elde değil, film metni hem düşünürüp hem güldürüp hem de kişiyi hoşnut bırakan konuşmalardan oluşuyor. İzleyici bu iki tecrübe sahibi yaşlının hayata, aşka, dine, aktüele dair görüşlerinden çok fazla şey öğreniyor.

Filmin -Morgan Freeman'ın aksine- gizli "narrator"ı, zeki asistan Thomas-Tommy ama esas adı "Matthew" olan Sean Hayes'in rolünün de hakkını vermek lazım.


Hem yüze yerleştirdiği gülümsemelerle hem de zihne yerleştirdiği akılcı diyaloglarla son derece keyifli bir film; "The Bucket List".

Not: Filmden sonra kendi "Bucket List"ini oluşturmayı aklından geçirmeyen yoktur eminim. Ben mi ? 30 maddeyi geçtim bile! :)





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder